Döngüsel Ekonomi İçerisinde Mimarlığın Rolü
Dünya üzerinde ekonomik gelişmeler, teknolojik ilerlemeler ve yapısal reformlar konuşulurken mimarlık, inşaat ve yapı sektörünü göz ardı etmek mümkün olamaz. İnsanlık tarihinde büyük bir dönemin ekonomik öncülüğünü ve teknolojik altyapısını mimarlık ve inşaat sektörü üstlenmiştir. Konut, ticaret, toplanma ve ibadet yapıları her zaman insanlık kaderinde ve ekonomik döngüde en önemli yapı taşı olmuşlardır.Elbette o zamanlar mimar, inşaat mühendisi, yapımcı/yüklenici veya tasarımcı ayrımından bahsetmek mümkün değildir. Bu doğrultuda uzun yıllar boyunca günümüz yapı sektörünün bileşenleri tek bir elde toplanmış ve büyük bir ekonomik ve teknolojik kaynağı yönetmişlerdir. Ancak 19. Yüzyıl sonlarından itibaren disiplinler arası kategorik bir ayrımdan söz edebiliyoruz. Tasarımcı, yapımcı ve üreticiler, sanayi ve teknolojik devrimler sonucu tam anlamıyla ayrışmış ve özelleşmiş meslek ve kurumlar ortaya çıkmıştır. Bu da beraberinde her kategorideki uzmanlaşmayı, daha yoğun üretim mekanizmasını beraberinde getirmiş, çok daha özellikli alanlarda büyük ekonomik katkılar meydana gelmiştir.Bu dönemden sonra ise en önemli konu Modernizm’in doğuşu olmuştur. Yapım tekniklerini olduğu gibi değiştiren bu öncü akım sayesinde çok daha hızlı yapılar tasarlanmış, endüstriyelleşmiş malzeme ve ürünler yapıların içine girmiştir. Bu hızlı gelişim, yoğun kentleşme ve değişen ekonomik politikaların önünü açmıştır. Uçak ile konut yapımı aynı sanayinin parçası haline gelmiş, yapım teknikleri itibariyle farklı ürünler ve malzemeler ön plana çıkmaya başlamıştır.
Bakınız 1 of 8 ve 2 of 8 (Le Corbusier, Cité Radieuse, Marsilya, Photo Credit https://blog.thal.art/ )
Yoğun halde devam eden Modernizm sonrası yapım serüveni, büyüyen ve gelişen ekonomiler ile hızlı kentleşme politikalarının etkisiyle farklı boyutlara ulaşmıştır. Bir dönemin ekonomik ve teknolojik gelişmelerinin öncüsü inşaat alanları artık geleneksel endüstrinin devam etmesinin en büyük destekçisi olmuştur. Dünya üzerindeki çok hızlı büyüme ve nüfus artışının etkisiyle yapı malzemeleri, yenilik ve teknolojiden çok, zaman ve ekonomik olma konularına odaklanmıştır. Kolay büyüme ve pazar bulma imkanları, hayatın akışındaki durağanlaşmayı ve kendini tekrar etmeyi beraberinde getirmiştir. Büyük ve uzun süreli sanayi yatırımları da tüm bu konularla birleşince teknolojik gelişmelerin inşaat sektörüne yansımalarını hızlı bir şekilde görmek mümkün olmamıştır.Ancak artık günümüzde Dünya üzerindeki tüm ekonomi ve politikaların ortak noktası olan sürdürülebilir gelecek kaygısı, inşaat ve yapı sektörünün dinamiklerini de değiştirmiştir. Mevcut yapım teknikleri ile üretilen yapılar irdelenmeye başlamış ve karbon ayak izini sıfırlamanın yolları aranmıştır. Nesillerin devamlılığı ve nitelikli yaşam bırakma arzusu, tüm insanlar için ortak bir buluşma noktası olmuş, bu da sürdürülebilir ve döngüsel ekonominin altlığını oluşturmuştur. Her ne kadar farklı disiplinler, yöntemler ve ekonomiler bir biriyle çelişse de sürdürülebilir bir Dünya’da yaşama isteği ortak paydada buluşulmasının önünü açmıştır.Tüm bu bilgiler ışığında yapı ve inşaat sektörü, döngüsel ekonominin bir parçası olarak geç kalmış, modernizm sonrası iç dinamiklerini değiştirmekte zorlanmışsa da son dönemde yeni projeler ve hedeflerle birlikte sürdürülebilirlik konusunda daha kararlı adımlar atmaya başlamıştır. Günümüzde, farklı bölge ve ülkelerde sürdürülebilir malzemelerin ve ilkelerin kullanıldığı küçük ve büyük ölçekli birçok yeni proje üretilmektedir. Elbette, ülkelerin kendi ekonomik öngörüleri ile bazı ülkeler sürdürülebilir tasarım ilkelerine sahip yapı ve kentleri çok daha önce uygulamaya başlarken bazı ülkeler henüz yeni örnekler verebilmektedir.Ülkemizin ise döngüsel ekonomi ve sürdürülebilir mimarlık konusunda kritik bir eşikte olduğunu düşünmekteyim. Yoğun bir kentsel dönüşüm ve yenileme ile birlikte birçok kentte nüfus artışına dayalı yapılaşmaların artacak olması, doğru örnekler verilebilirse, bizleri uluslararası standartlarda sürdürülebilir bir yapılaşma sürecine götürebilecektir. Bu konuda kararlılık kamu ile birlikte özel sektöre düşmekte ve henüz proje aşamasındayken belirleyeceğimiz kriterler ile doğru yapılaşmanın önünü açmamız gerekmektedir.Mimarların rolü, yapılar, sokaklar, kentler oluşmadan tasarım evresinde başladığından sürdürülebilirlik ilkelerini ve ana kararlarını önceden belirlemiş olmak bizlere nitelikli ve döngüsel ekonomiye uygun yapılaşmanın önünü açabilecektir. Konutlarda, ofislerde, teknoloji gelişim bölgelerinde, sanayi alanlarında, turizm ve konaklama tesislerinde artık bu ilkeler ışığında tasarım yapmalı, malzeme, strüktür ve fonksiyon kararlarını baştan sürdürülebilirlik kriterlerine uygun seçmeliyiz.
Bakınız 3 of 8 ve 4 of 8 (REM Partners, Antalya Teknokent Genel Merkezi, Antalya, Photo Credit Ömer Kanıpak)
Bu sebeple, mimarların döngüsel ekonominin bir parçası olarak evrensel sürdürülebilirlik kavramları ile yapıları bütünleştirmesi gerekmektedir. Elbette mimarlar tek başına bu misyonu elde edemeyecektir. Gelişen yapı malzeme sektörü mimarların en önemli paydaşları olacaktır. Her malzemenin yapım tekniğinin ve inşaat içinde kullanım şeklinin sıfır karbon ilkesine uygun olması ve çevresiyle uyumlu olması gerekmektedir. Yapı malzeme ve mimarlık sektörü birbirini besleyen, yenilikleri ortak harekete geçiren dinamik bir yapıya sahiptir. Tasarımın doğru uygulanması ve enerji verimliliği yüksek binaların yapılması ancak mimarların koordinasyonu ve kontrolünde ve doğru malzeme ve ekiplerle mümkün olacaktır.Bu açılardan bakıldığında, mimarların yapı sektöründe bir üst koordinatör olduğunu unutmamamız gerekiyor. Mimarlar, mühendis, işveren, yapımcı ve malzeme firmaları arasında bağ kuran ve koordinasyonu sağlayan yetkin kişiler olmalıdır. Bu bağı doğru kurgulamanın ışığında yapısal kararlar doğru bir şekilde alınarak yerinde uygulanmaktadır. Bu yüzden tek başına bir malzemenin sürdürülebilir olması ve ekoloji dostu bir ürün ortaya koyması yeterli değildir. Yapı malzeme ve teknolojileri bir bütündür. Bugün döngüsel ekonominin içinde enerji verimliliği yüksek örneklerden bahsediyorsak burada en önemli konu farklı nitelikteki malzeme ve strüktürlerin bir arada doğru bir uyum içinde olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple mimari yapılarda tek bir ana sürdürülebilirlik kararından bahsetmek ve döngüsel ekonomiye uygunluğun tek bir yoldan geçtiğini düşünmek doğru olmayacaktır.
Bakınız 5 of 8 (Fostern and Partners, Apple HQ, California, Photo Credit https://www.usgbc.org/)
Bakınız 6 of 8 (BIG, Copenhilll, Kopenhag, Photo Credit https://big.dk/ )
Mimarların kendi iç işleyişinden gelen disiplinler arası koordinasyon ve bütünsel düşünme yeteneği farklı niteliklerde yapılaşmaları beraberinde getirmektedir. Yapı malzemeleri sürdürülebilir bir endüstri ürünü olmasıyla birlikte ancak farklı birleşimlerle ve yapının bütününde enerji verimliliği yüksek bir değer haline gelebilecektir. İnşaat sektörünün döngüsel ekonomiye dahil olmasının tek bir çıkış yolu olmadığından yapmamız gereken en baştan doğru örnekleri takip etmek, nitelikli yapılaşma ve kentleşmelerde sürdürülebilir geleceğin tasarlandığı projeleri daha doğru anlamaktır.Yapıların ise çevresi ile bir bütün olduğunu unutmamamız gerekiyor. Deniz kenarında yer alan bir konut yapısı ile organize sanayi bölgesinde yer alan bir üretim tesisinde aynı malzeme kararları alınmayacağı gibi yapıların tasarımı birbirinden oldukça farklı olacaktır. Mimar ve yapım teknolojileri tüm bu farklı alternatiflere göre hareket etmeli, tasarımların sürdürülebilirliği farklı konulara ve döngüye uygun olarak ilerlemelidir. Ancak temel birtakım değerlerin de döngüsel ekonominin ve sürdürebilir tasarım kriterlerinin değişmez parçaları olduğunu da öngörebiliriz. Bunların en başında yöreye uygunluk gelmektedir. Bir yapı ancak bölgenin kendi değerlerine sahipse uzun süre ayakta kalacak ve çevresiyle bütünleşecektir. Çevresiyle bütünleşememiş ve içe kapalı bir yapıda sürdürülebilir bir oluşumdan bahsedemeyiz. Kendi doğal kaynaklarını doğru şekilde kullanmak, yapım ve sonrasında mümkün olduğunca az enerji harcamak, en başta planlaması gereken hususların başında gelmektedir. Güneşe yönelim, rüzgar ve diğer etkenleri doğru hesaplamak ve çevresel faktörlere uyumlu yapılaşma sürdürülebilir bir yapının oluşumunda mutlaka olması gereken ana konulardır. Sonrasında, yeşilin ve doğanın yapılarla bütünleşmesi, suyun doğru kullanımı ve geri dönüşümü diğer başlıklar olarak öne çıkmaktadır. Yapı malzemeleri ise bahsettiğimiz kriterleri doğru tasarlamaya yönelik konuları desteklemeli ve yapının bütününde enerji verimliliğini arttırmaya destekleyici ana etken olmalıdır.
Bakınız 7 of 8 (WOHA, ParkRoyal, Singapur )
Bakınız 8 of 8 (Stefano Boeri Architects, Vertical Forest Milan, Milano, Photo Credit https://www.stefanoboeriarchitetti.net )
Sürdürülebilir bir tasarım için ana kararlarla birlikte atık yönetimi de oldukça büyük önem taşımaktadır. Özellikle konut yapılarında atıkların geri dönüştürülmesi ve doğru toplanması mimari projelerin temel noktalarından biridir. Bu konuda her ne kadar yönetmeliklerle belirli standartlar getirilmişse de tüm ilgili malzemeler ve yapım teknikleri atık yönetimi ile uyumlu olmalı ve gerekli kontroller yapılmalıdır. Bununla birlikte mimari projelerin ve yapıların bir bütün olduğu ve sürdürülebilir tasarım ilkelerinin sadece cephede, peyzajda ve açık alanlarda değil yapıların iç mekanlarında da uygulanmasını gerektiğini de unutmamamız gerekiyor. Hatta bakıldığında karbon ayak izini sıfırlamak, VOC değerlerini düşürmek için yapının kapalı ve yarı kapalı mekanlarının daha da büyük önem taşıdığını görmekteyiz. Bu sebeple yukarıda bahsettiğimiz tasarım kriterleri ve malzeme tekniklerinin sadece cephede değil yapının bütününde uygulanması gerektiğini unutmamalıyız. Burada mimara koordinatör olarak, açık, kapalı ve yarı açık mekanların bütünselliğini sağlamak düşmektedir. Enerji verimliliği yüksek bir yapı için her bir alan değerlendirilmeli, döşeme, tavan ve duvarlarda, iç katmanlaşmalarda doğru malzeme ve birlikteliklerinin kullanılması sağlanmalıdır.Tasarım ve mimarlık becerileri doğru kullanılırsa Dünya’da ve ülkemizde sürdürülebilir yapıların ve geleceğe umutla bakan çevre dostu, enerji verimliliği yüksek kentlerin oluşması sağlanabilir. Ülkemizde yer alan mimarlık ve inşaat bilgi birikimi döngüsel ekonomiyle uyumlu şekilde çalışma konusunda bizlere umut vermektedir. Uzmanlaşmış sektörlerin birbirini desteklemesi ve estetik değerlerin ancak sürdürebilir olması ile kabul edilebilir olmasını unutmamız gerekiyor. Tasarımlar doğru kurgulandıktan sonra farklı bölgelere ve fonksiyonlara uyumlu malzemeler, kendi içinde tutarlı bir yapılaşma meydana getirecektir. Bizim şansızımız ise farklı konuları bir araya getirmenin zorluğunun üstesinden gelebilecek uzmanlaşmış yapı malzeme firmaları ile uluslararası standartlarda inşaat yapabilme kapasitemizdir. Tıpkı yazının başında bahsettiğimiz gibi mimarlık ve yapı sektörü çağlar boyu devam ettiği şekilde yine teknolojinin ve gelişimin öncüsü olmaya devam edebilir. Kendi iç dinamikleri ile yeni ve yeniden yapılacak yapıların enerji verimliliğini arttırmak ve sürdürülebilir nitelikli örnekler vermek oldukça mümkün görünmektedir. Bunun için önceliklerimizi belirleyerek mimarların ve yapı malzeme firmalarının işbirliği ile yeni bir sürecin başlangıcını yapmalı ve inşaat sektörünü geç kalmadan döngüsel ekonominin en değerli yapı taşı haline getirmeliyiz.